Tüm-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Sn. Mahmut Şahin açıkladı.
Geçmiş günler de TV1 ekranlarına konuk olan Sn. Şahin’in almış olduğu soruya yanıt verdi.
Sunucu;
‘’Tespit Komisyonlarının Asgari Ücret belirleme oturumlarında ne gibi kararlar alınacak.’’ Sorusunu sordu.
TÜM-İŞ Konfederasyonu Genel Başkanı Sn. Mahmut Şahin yanıtlıyor;
-Yok ya, çay içilecek, öyle bir şey yok ya...
Ne yaptın? Ev nasıl, boğazı görüyor mu? Diyecek..
Öteki diyecek Oooo, aldığım araba harika, ben varırken çalışıyor. Daha ben varana kadar araba çalışıyor diyecek..
Üşümüyorum, oturduğum zaman popom sıcacık oluyor.’’ Diyecek…
EEEE, bunları konuşacaklar, öyle beklemeyin orda, işçinin hali konuşulacak, açlık sınırı konuşulacak.
Yaaa, valla böyle bir ümide kimse kapılmasın. Orada ki konuşulan konuşmaları, ben çok iyi biliyorum. Hiç işçi ile ilgili bir KONUŞMA YOK(!)
Bakın;
Ben ilk başladığımda sendikacılığa, bu sendikacılar yüzünden, sendikacıların yaşantıları yüzünden, başka sendikacıların teklifini kabul etmedim. Dedim ki; Gidin ya işinize! Ben sendikacı olmam. Ben tüketici haklarını koruyorum yeter bu bana fakat sonra baktım ki bir sorun var. Hakikaten ciddi bir sorun(!) Oraya gitmemekte, sorundan kaçıyor gibi bir hava oluşacaktı. Dedim ki, Tamam, sorunun üzerine gidelim. Bu sendikacıları bir yakından göreyim, hani uzaktan biliyoruz ya. Yakından bir göreyim...
Ne yiyorlar, Ne içiyorlar, Ne konuşuyorlar, Nasıl Adamlar? Falan diye…
İlk, birkaç toplantıya bir Konfederasyon Başkanı olarak değil de, Konfederasyona bağlı bir sendikanın üyesi olarak kendi ismimi yazdım ve gittim.
Bakın bir konuşma ve şahit olduğum bir konuşma şöyle; Hani, konuşmanın kültürel kalitesi de yok zaten. Onu tamda tarif edemem burada ama edebildiğim kadar burada aktarayım.
Diyor ki;
Yav diyor, boğaza nazır bir daire aldım diyor. ‘’Bir kucak para verdim.’’ Diyor. Şimdi diyor, bizim avrat, bir kucakta mimara para verdi, içi yaptırtırıyor.’’ Diyor.
Bakın bunu diyen bir sendika başkanı, avradı mimara bir gucak para vermiş, evin içi yaptırtırıyormuş. Bu adam, 2300-2600 TL arasında gidip gelen işçinin halinden anlayacak ve aktaracak…
Boğaza nazır bir daire, kaç paradır? Bir tahmin edin işte(!)
Şimdi bir başkası da diyor ki;
‘’Ya, ben geri geri araba park etmeyi hiç beceremem.’’ Diyor. ‘’Valla bir araba aldım,kendi handine park ediyor diyor.’’ Kendi handine park ediyor(!) Heee..
Şimdi bu 2 rakam, bir düşünün işte ne kadarlık bir masraf olduğunu ve bu insanlar işçiyi temsil ediyor(!)
Bunların en başında olan insan da, gidip o komisyon da işçinin halini mi anlatacak?
Yaaa, böyle bir beklentiye girmeyelim(!) Hakikaten yani…
Bir başka toplantıda, sendikacı California gezisinden bahsediyordu. İşte yorgunluğu atamamış. California’ya gidip gelmişler de yorgunluğu atamamış(!) Öteki de kaç gün oldu geleli? Diyor.
‘’Daha 3 gün oldu daha, atamadım yorgunluğu’’ diyor…
Bende; Orada olayı biraz daha netleştirmek adına, nelerle uğraştıklarını anlasınlar diye…
Yine Konfederasyon Başkanı olarak değil de bir sendika üyesi olarak dedim ki; California da kaç tane üye yaptınız kendinize diye…
Orada ki kişi, hiç unutamıyorum zaten. O arkadaşla inşallah yine karşılaşacağız. Hala o sendika da YÖNETİM KURULUNDA…
Bana çok acıyan bir gözle baktı. California’yı Türkiye de sanıyorum sandı. Dedi ki, ‘’ CALİFORNİAAAA, AMARİKA’DA’’ dedi.
-Tamam dedim. Üye yapmaya gitmediniz mi siz oraya? Dedim.
Yok dedi.
-Niye gittin o zaman? Ne işin vardı senin California’da dedim...
Yani, şimdi etrafta birkaç kişi bu sorumdaki mesajı anladı aslında, bu soruda ki mesajımı anladı. Ama çok garip, sendikaların toplantılarını Ukrayna’da yapıyorlar. Moldova’da yapıyorlar. İtalya’da yapıyorlar. İspanya’da, California’da, uzak doğu gezilerine gidiyor(!) Malum ülkelere gidiyorlar…
Yani orada, sendikacılığın çalıştırmasını geliştirmek için, çalışmalar yapıyorlardır(!)Böyle bir sendikacılık var Türkiye’de ama çok garip bunu hiç sorgulamayan, sorgulama zahmetinde katlanmayan işçi sınıfı da var. Bu işçilerle, yani şuan ki yapı ile Türkiye’de bu anlayışı değiştirmek yakın vadede değiştirmek ÇOK ZOR(!)
Bunun için BİZ; Tüm-İş Konfederasyonu olarak başlayınca, sorunu bir masaya yatırdık. Baktık ki sorun böyle; Valla, çok uzun bir hedefimizin olması lazım dedik. Böyle 2-3 sene falan değil, en az 5-6 sene de iyi kötü soru işaretleri oluşturacak, 8-10 sene de bilinci artıracak, işte 10-15 içerisinde de mevcut sendikacılığı yıkıp, yeni bir sendikacılık anlayışı getirecek, asgari ücret konusunda mesala…
Ya bunun ismi ne ya? Değiştirin(!) İnsani ücret yapın. İnsani diyelim de en azından insanca yaşamayı bir hatırlatalım o KOMİSYONLARDAKİLERİNE(!) YANİ TESPİT KOMİSYONDAKİLERİNE(!)
İnsanca yaşam nasıl olur? Dakika da kazandığın, bir dakikada harcadığın parayı, bir aylık bir aileye uygun görmek İNSANİ DEĞİL(!)
Ya parlağa konmak değil de doğruya gitmek ve hakkımızı aramak. Bakın, bu Ülke de var ya, siyasinin de, sermayadarın da sivil toplum örgütlerinin de ki buna sendikalar dahil; BİR AMACI OLMALI, BİR AMACI(!)
Çocuklara güzel bir ülke bırakmak, yani biz rahat yaşayalım, biz güzel edelim, biz çalalım, çırpalım da geriye boş bırakalım!
Mantığı ile değil de; ‘’Çocuklarımıza güzel bir ülke bırakalım da bize teşekkür etsinler. Bizi takdir edip, onure etsinler. Yani bizi gıyabımız da hakikaten sitayişle bahsetsinler.’’
Böyle bir ülke bırakma sevdası olmadıktan sonra; Ben, ben, ben hep ben, ben, ben dediğimiz zaman; Aslında çaldığımız paraların, kendimizden gittiğini fark etmiyoruz! Ben, sizden para çalarken, aslında bu ülkeden götürdüğümü, zarar verdiğimi, dengeleri bozduğumu düşünmüyorum…
Benim cebimde olsunda, senin ki boşalsın! Önemli değil.
Bu ülkeye zarar aslında, açık dediğimiz olay;
Şehirler de dış ticaret açığı olur. Bakın şehirler de, bırakın Dünya Ülkeleri arasında bizim, Türkiye’nin DIŞ TİCARET AÇIĞINI!
Şehirlerin kendi arasında bile, ticaret açıkları var. Bir şehir sürekli tüketirken, bir şehir sürekli üretiyorsa; Orada bir dengesizlik var. Yani o dengeyi kaygırmakla, bu dengeyi kaygısını gideren siyasileri seçmek lazım. Bu kaygıyı hangi siyasiler güdüyor?
Zenginnnnler güdüyor dersek, işte o zaman biz ne yapıyoruz? Zenginin daha zengin olmasını sağlamaktan başka HİÇBİRŞEY YAPMIYORUZ(!)
Biraz sorgulamak lazım.Yani, KAYGILI VE SANCILI(!)
Bizim, gerek Tüketiciler Birliği, gerek Tüm-İş Konfederasyonu’nda illerde şuan ikisi beraber karma, 45 ilde temsilcilerimiz, teşkilatlarımız ve başkanlarımız var.
Bu arkadaşlarda ki en çok aradığım özellik kayısı olacak, sancısı olacak, böyle Lay-lay-lom olan insanlarla yol yürünmez. Ben, laylaylom yürüyen insanlara, sadece bakıyorum. Eyvallah, nasılsınız? İyimi siniz diyorum ve geçiyorum. Ama bir sancı ve kaygısı varsa;
Tamam diyorum. Bu adamla beraber yürünür ve onunla ekip oluyoruz. Bu bakış açısıyla bakılması gerekir, bizim STK’LAR da ama bu bakış acısını şuanda göremiyorum ben…
Hatta şunu çok rahat bir şekilde her platform da dile getiriyorum…
Türkiye’nin Dernekleri bazında alırsak, tek sivil toplum örgütü, TEK, TEK;
TÜKETİCİLER BİRLİĞİ’DİR. Sivildir, hiçbir tarafa bağı yoktur. Hiçbir tarafa mahkumiyeti yoktur. Birilerinden para almaz, birilerinden talimat almaz. Sadece yasaların ve haksızlık noktasın da insanlığın gerektiği çalışmaların dile getirir ve bununla MÜCADELE EDER(!)
Bunu yaygınlaştırırsak eğer biz, Türkiye gelecekte güzel bir yere gider. Ama yaygınlaştıramasak; Sana ne ya! Dert mi sana elin sıkıntısı? Bize böyle deniyor hala.
Bakın bana bir Müslüman veya Müslüman olduğunu idda eden biri, ‘’Müslümanım ‘’diyor. Müslüman olduğunu idda ediyor ve bana diyor ki; Sana ne? Diyor. El-alemin derdinden…
Bakın ya, islama çok aykırı bir laf! O an, İslam olmadığını ifade ediyor aslında, bir Müslüman nasıl der ya! Başkasına yapılacak yardıma sana ne diye!
Tam tersine demesi gerekir ki;
BENDE SANA DESTEK OLAYIM…
Demesi lazım(!)’’ Dedi…
>>>> AÇIKLAMALARI İZLEMEK İÇİN LÜTFEN BURAYI TIKLAYINIZ<<<<